http://ari-magazin.com/resimler/banner/tuerkiyemfm.jpg

Türkce
  • Font size:
  • Decrease
  • Reset
  • Increase

Bir Resmin hatırlattıkları...- Süleyman AYDIN

 

  Bir Resmin hatırlattıkları...

 

 Köşe Yazarımız  Süleyman AYDIN

Tarih: 12.11.1999,  saat: 18.58…. Hafif sisli bir sonbahar günü. Batı Karadeniz`in bir nahiyesinde komşusundan biraz acelece evine yönelen 45‘ lerinde bir bayan, köydeki ev, bahçe ziyaretinden getirdiği erzaklarıyla akşam yemeğinin hazırlık telaşında. Onur (8), Yasemin (10), Çiğdem (13) ev ödevleriyle meşguller. Büyük kızları Hülya ile Derya 15 km uzakta textil fabrikası çıkışında servis minibüsü içindeler. Şoför "tamam miyiz ?" diye soruyor. İşçilerin kafaları tavana çarpıyor, minibüs devrilecek sanki..5 bin km uzaktaki baba, TIR şoförü arkadaşlarıyla Almaata`da Kazak çayını yudumluyor. Ben Landwehr/ Goethe sokağı köşesindeki dönerciye giriyorum. Tüm Türk TV kanalları şiddetli bir depremden resimler geçiyor." Düzce -Kaynaşlı`da deprem, yüzlerce ölü var" altyazılarıyla. Resimlerdeki nahiyemi tanıyamıyorum. Telefona sarılıyorum, tüm bağlantılar kesik, tüm akrabalara ulaşmaya çalışıyorum. İstanbul, Ankara, Sakarya, Düzce, Trabzon.. Ulaşabildiklerim; „birşey bilmiyoruz, yoldayız, oraya gidiyoruz“  diyorlar....Gece uyku gözüme girmeden İstanbul´a uçuyorum. Uçağın yarısı Düzce'li. Havaalanında genç bir taksi şoförü gözlüyorum, bir vatandaş „ben de gelebilir miyim?“ diye soruyor. Yola çıkıyoruz, şoför  Bakırköy`e uğrayıp bir arkadaşını yanına alıyor, "abi ne olur ne olmaz, 230 km yol, gece dönecem yalnız kalmayayım“ diyor...Yollar kesik, polise ve jandarmaya yalvarıp ne kadar çakal yolu varsa kullanıp Kaynaşlı`ya varıyoruz....Almaata´daki kahvede  TV'deki resimleri gören kardeşim, oradaki Hoca efendinin bir okulundaki müdüre koşuyor. "Hocam beni havaalanına..Ne olur.“, “.Üzerine kayıtlı TIR'la girdin, onla çıkış yapabilirsin" diyorlar. Yalvarmalar, sızlanmalar.. Birkaç yüz Dolar rüşvet ekstra vererek Moskova üzerinden İstanbul`a bir bilet alınıyor. Moskova‘dan İstanbul`a uçan  Amerikalı bir aile de kendi dinince dua edip kardeşimi teselli ediyor......

 

E 5`e 50-60 metre uzaklıktaki büyük cami beşik gibi sallanıp, kalkıp kalkıp iniyor, bu sefer çaylar benden diyen ağabeyim ocağa doğru yönelip hesabı öderken sağa sola düşüyor. Toparlanıp çıkışa doğru koşarken ağır beton kolonlarına yakalanıyor. Devrilen büyük soba, yangın ve patlayan tüpler. Ne kadar acı çekti kimbilir o güzel insan? Ertesi gün 70‘e yakın ölü çıkıyor esnafların oturduğu cami altındaki çay lokalinden..Kasaba mahvolmuş, yüzlerce ölü. Ev ödevini yapan ve fabrikadan gelecek çocuklarına akşam yemeğini hazırlayan Fatma gelinimiz mutfakta yakalanıyor depreme. Oturma odasına dalıp Onur`unu kucaklıyor. Onur`u  kucağında Yasemin`le Çiğdem sağında solunda biriketler altında resmi çıkıyor Fatma‘nın  Sabah gazetesinde. Başlık "Anne yüreği"....

 

Yüzlerce kişiyle Acielmalık`taki mezarlığa bırakıyoruz 5 canımızı. Akşama doğru yetişen kardeşimin sesi çıkmıyor. Artık  taze topraklara kapanıp öylece duruyor, kararmış dünyasıyla.......Vatandaş o tek kat düşünülmüş evine para kazandıkça 2. katı  5 yıl sonra 3. katı atmış, girişi de bizimkilere kiraya vermiş. E 5`in yanındaki camiyi yükseğe yapıp, giriş katına çay lokaliyle 6 dükkan yapmışlar, gelir getirsin diye. Belediye var mı? var, Fen işleri - Bayındırlık  var. Düzce`de 5-6 Mühendislik bürosu? Kontrol makamları ? Bolu,  İstanbul - Ankara arası 1. derece deprem bölgesi mi? Evet. Yurt dışında masterini veya doktorasını deprem üzerine yapmış ve bir örneğini Bakanlığa diğerini Üniversitedeki kürsüsüne vermiş mi okuttuklarımız? Vermişler. Pekiyi ne yazıyor o çalışmalarda? Deprem bölgesinin sanayi ve yüksek katlı binalara uygun olmadığını yazıyor. Eee biz ne yapmışız?   Bütün bunlara rağmen tüm sanayi ve yerleşim bu deprem bölgesinde yoğunlaşmış. Konrol ruhsatları, planlar hak getire. Mahallemizin alayı 5-6 kat diye gururlanan vatandaş  1999‘dan beri acısını unutamıyor, bayramdan bayrama veya resimden resime de olsa...

Bu kadar acı şart mıydı şimdiki depreme dayanıklı kalıcı konutları yapmak için? Depremden sonra Kaynaşlı kaza, Düzce il oluyor. Yağmur altında halka çadır kuran askerimiz,yakınlarını kaybedenleri teselli etmeye çalışan psikologlar. Yeşilköy`de ranzalar, sünger yataklar yığılmış.. Sayın Ulusoy üç arabayla gelmiş, tanıdığı tüm nakliyatçıları arıyor. "Becikoğlu beyim ne kadar TIR‘ın varsa Yeşiköy`e yolluyorsun tamam mı " diyor  telefona damlayan gözyaşlarıyla...

 

Biz bize benziyoruz her zamanki gibi.. Araba devrildikten sonra müthiş bir dayanışma örneği. Kurallara gelince bana bir şey olmaz havaları. Demiri, çimentoyu az kullan, Belediyedeki adamı ayarlayıp cak şuraya imzayı.. .Resimdeki Hülya`ma  Derya`ma bakıyorum kızlarıyla beraber. Akçakoca`da çekilmiş. İşlerinde olmayıp eyde olsalardı onlar da olmayacaktı artık. Zaman bazı acıları unutturabildi mi acaba? “Ah canım, simitinden bir parça verir misin amcana?”

 

21.11.2013 Münih, Süleyman AYDIN

 

Yazarın Diğer Yazıları

 

Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun - Hüseyin Delemen

Değerli Dostlar, Kıymetli Okuyucular!

Bugün, Türkiye Cumhuriyet’inin kuruluşunun 90. Yıl dönümünü, büyük bir gururla kutluyoruz.

Cumhuriyet, halkımızın, Gazi Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarının önderliğinde, beraberce, Padişahlık döneminin mirası olan, sömürgecilere karşı, savaşarak kazandığı, en önemli değerlerdendir. Türkiye, 1923 yılında, Cumhuriyet’le millet olmuştur!

Türk Halkı, Dünya`da, emperyalizme karşı, zaferle sonuçlanan ilk savaşı, hem de yokluklar içersinde kazanılan, bundan dolayı da, tarihde birçok ülkenin, bağımsızlık savaşına ışık tutmuş olan, büyük bir ulustur.

Vatansız vatandaş olmaz. Vatandaşları ne kadar iyi ise, o Vatan, o kadar kıymetlidir. Vatan’ın kıymeti, vatandaşından ileri gelir. ’’Vatan sevgisi de imandandır’’!

Vatan’ını seven herkese, mümin denmez. Fakat mümin, vatanını sever. Yani, vatanını sevmek, mümin olmanın alametlerindendir. Türk Milletini kurtuluş savaşında, o denli güclü kılan, işte bu imandır!

Ulu önder Atatürk, Çanakkale Zaferi`nde çarpışan Türk askerlerinin, iman ruhunu, şöyle anlatmıştır:

"Çanakkale İslâm'la korundu" Mehmetçik "Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor ama en ufak bir yılgınlık bile göstermiyor. Sarsılmak yok. Okuma bilenler ellerinde Kur'ân, cennete girmeye hazırlanıyor. Bilmeyenler kelime-i şehadet getirerek yürüyor. Bu, Türk askerlerindeki ruh kuvvetini gösteren, şaşılacak ve övülecek bir misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale Muharebesi`ni kazandıran bu yüksek ruhtur." (Atatürk`ün S ve D. c. 2, s. 93)

Bir yandan efeler, dadaşlar, seymenler bulundukları yörede düşmana karşı koydular. Öte yandan, düzenli ordular İnönü'de, Sakarya'da, Dumlupınar'da savaştılar. Zorlu ve kanlı savaşlardan sonra, yurdumuz düşmanlardan kurtarıldı.

Tahtını, rahatını düşünen padişah, yenilen düşmanla birlikte, yurdumuzdan kaçtı. Lozan’da imzalanan Barış Antlaşması ile, Türklerin hak ettikleri, yeni bir devleti yaratıldı.

Allahımıza şükürler olsun! Eğer Tanrı bize, büyük önder Atatürk’ü göndermeseydi, bugün Vatanımızın semalarında, albayrağımızın yerine, İngiliz, Yunan, Fransız, İtalyan bayrakları dalgalanacaktı!..

Cumhuriyet, vatan sevgisinin, hürriyetine sahip çıkma ve hür yaşama iradesinin, ortaya çıkardığı bir eserdir,

Atatürk, vatan toprağı kutsaldır, kaderine terk edilemez diyerek, Yurdu işgalcilerden kurtarmış ve bu toprakları, tekrar vatan haline getirmiştir.

Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet, Halkın eşit ve özgür olduğu, kendi aydınlık yolunu çizdiği, sistemdir demiştir.

Bu Cumhuriyet, ayırım gözetilmeksizin, eşit haklara sahip, özgür vatandaşlarının, hepimizindir. Cumhuriyet idaresinde, demokratik yönetim biçimlerinde, tanınan hakların, milletin elinden, baskıyla almaya çalışmak ise, yapılabilecek en büyük hatadır!

Demokrasi olmadan Cumhuriyet olmaz; demokrasi gelişmeden Cumhuriyet gelişmez.

Dünya durdukça laik, sosyal, halkçı, özgürlükçü, barışçıl bir cumhuriyet olarak, yaşamını inançla sürdürecektir.

Cumhuriyet, Türkiye’yi eğitimde, bilimde, teknikte, ekonomide, kültürde, sanatta, gelişmiş ülkeler, yani çağdaşlık düzeyine çıkartmayı, hedef alır. Genç Cumhuriyetimizi yükseltmemiz için, çok çalışmak ve daha çok işler başarmamız gerekir.
Osmanlı Devleti’nin, parçalanarak çöküşünün en önemli sebebi, dışa bağımlılık, dolayısıyla yüksek borçlardı!

Atatürk’ün Cumhuriyeti kurarken, en önemli ilkesi, bu duruma derhal son verilmesi, yani her alanda tam bağımsızlığa erişmekti! Bunun gereği, Osmanlıdan kalma borçlar ödenmiş, Türkiye kısa zamanda, borcu olmayan bir ülke olmuştu!
Ayrıca, ülkeler arasında, karşılıklı saygıya dayanan, dostane ilişkiler, bilhassa önemli rol oynamaktaydı. Bu sebepten, Yurtta barış, Dünyada barış ilkesiyle, ülkenin ve devletin, bu sorunlarının çözümünde, anlaşma çarelerine ağırlık verme ve Komşularla „sıfır sorun“ politikası izlendi!
Türkiye`nin ulusal çıkarlarına ters düşen ve dışdan güdümlü politikalar izlenmedi ve yanlışlar yapılmadı!

Bilindiği gibi, çağdaş demokrasi ve hukuk devletinin, olmazsa olmazları, bağımsız yargı, düşünce ve basın özgürlüğü, insan hakları, çoğulcu ve katılımcı toplum  anlayışı, özerk çalışması gereken Üniversiteler gibi, bilim ve sanat kurumları ve de milletin temel sorunlarının çözümünde, ortak bir uzlaşma kültürüdür.
Mustafa Kemal Atatürk, Ulusal Kurtuluş savaşımızın büyük önderi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve asla unutulmaması gereken, SİMGESİDİR!
Maalesef bugün, emperyalist güçlerin etkisinde olan Cumhuriyet karşıtları, Mustafa Kemal`e saldırarak, aslında onun gençliğe  emaneti olan, Türkiye Cumhuriyetini, laik, çağdaş ve bağımsızlığı içeren, temel öğelerinden koparmak istemekte, Türkiye Cumhuriyeti’nin Ulusal kimliği ve bütünlüğü yok edilmeye çalışılmaktadır.

Bundan dolayı, Cumhuriyet"imizin 90. yılını kutlarken; " ATATÜRK'ün bu "Emanet"ine, var gücümüzle sahip çıkmak gerektiğinin, bilincinde olmalıyız!

Cumhuriyetin kıymetini, idrak etmiş herkes, dünyanın neresinde olursa olsun, şartlar ne olursa olsun, Cumhuriyet Bayramını mutlaka kutlamalı ve yaşatmalıdır!

Bu Bayram kutlama ve davetlerin, bazen işgüzar birilerinin, tekeline alma ihtimali, hasıl olabilir. Buna dikkat etmeli, nasıl ki Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesinde, Türkiyemizin topraklarında yaşayan hiç kimseyi, ötekileştirmek, dışlamak, küçük görmek yoksa, Cumhuriyet Bayramı kutlama törenlerine de, isteyen her Türk Vatandaşı rahatlıkla ve serbestce katılabilmelidir!

Bu sebepten, gelecekte, Sivil Toplum Örgütlerimizin birleşerek, milletimizin bu en büyük bayramı olan, Cumhuriyet Bayram’ını, birlik ve beraberlik içersinde, coşkuyla kutlayabilecek ve Cumhuriyet ruhunu yaşatacak, Cumhuriyet’imize layik organizasyonları, acilen hayata geçirmeleri gereklidir!

Mehmet Akif Ersoy, Cumhuriyet döneminin aydınlarından, İstiklal marşının bir kıtasında, şöyle söylemişti:

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın,
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana vadettiği günler Hakk’ın,
Kim bilir, belki yarın belki yarından da yakın.

Mustafa Kemal Atatürk`ün, emanetini teslim ettiği, zeki ve çalışkan Türk Gençliği, gerekli gördüğünde, ülkesine ve Cumhuriyetine sahip çıkacağını, geçmişde kanıtlamıştır. Gerekirse, Mehmet Akif’in, şu kıtalarında da söylemiş olduğu gibi:

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım,
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım.
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım,
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
“Medeniyet” dediğin tek dişi kalmış canavar?

diyerek, tekrar kanıtlayacaktır!

Bu duygularla, Cumhuriyetimizin kurucusu, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları, başta olmak üzere, canlarını feda ederek, bu vatanı bizlere miras bırakan tüm şehitlerimizi, gazilerimizi, rahmetle ve minnetle anıyor; Cumhuriyetin kıymetini anlayan herkesin, bu değerleri çocuklarına, gençlerimize, anlatmasını dileyerek, bu gururlu coşkunun, hep daim kalacağı inancıyla, Cumhuriyet Bayramınızı, hürmetle ve sonsuz sevgiyle kutluyorum!

Hüseyin Delemen * Münih, 29 Ekim 2013

ari-magazin.Com