Mutlu olmayı unutanlar için “Mutluluk stajı”

Mümkün olsa da bir engelli çocuğu olan ailenin yanında mutluluk stajı alabilseydik. Orada küçücük sevinçlerin, minicik başarıların ne kadar da büyük olduğunu öğrenirdik. Mutlu olmayı unutanların, hatırlayacağı o kadar mutluluk var ki! Sevinmeyi büyük şeylere bağlayanların keşfedeceği o kadar sahici sevinçler var ki!. Kendimce bir “Engelli Günlüğü” tutmaya karar verdim. Bu günlüğün kahramanlarını, aileleri izin verdiği ölçüde, fotoğraflıyorum da. Tanıyın istiyorum o kalbi büyük kalıbı küçük kahramanları. Bir de onların annelerini, babalarını, utangaç kardeşlerini, mahzun ağabeylerini, eli koynunda ablalarını iyi bilin. Bilin de, çocuklarınız üst başlarını çamurlayarak koşuyorlar diye, koltukların üzerinde zıplıyorlar diye, üzülmemeyi öğrenin. Engelli çocuğunun “ilk adım”i için bir ömür tüketen anne babalar, otistik kardeşinin yarım da olsa bir tebessümünü umutla bekleyen küçücük ablaları, Down Sendromlu ağabeyinin bin bir zahmetle ağzından çıkardığı sözcüklerle mutlu olmayı öğrenmiş bir ilkokul öğrencisini gördünüz mü? Kardeşinin tekerlekli sandalyeden ayağa kalkamamasına alışmış, erken yaşta olgunlaşmış minik ağabeyler tanıdınız mı siz? Küçük kız kardeşinin de kendi yaşına geldiğinde yürüyemez olacağının, kendisinden sır gibi saklandığı kas erimeli ablanın gözlerinin içine baktınız mı hiç? On yaşında her çocuk gibi koşup dururken sadece beş yıl içinde yürüyemez hale gelip hızla ihtiyarlamış büyük ruhlu gençleri gördünüz mü siz? Bir görseniz onları. Belki de, benim gibi, anne baba olduğunuza utanırsınız. Hayattan bıktığınıza, sevdiklerinize küstüğünüze yanarsınız. Gereksiz mutsuzluklar ürettiğiniz için bin pişman olursunuz.
Şanı, şöhreti, herşeyi olan ünlü iş adamımız rahmetli Sabancı´nin mutsuz sözleri geldi aklıma bir an: “Otomobil fabrikam var. Ama neye yarar? Oğlum tekerlekli sandalyede”

Ya o hiç kötülük düşünemeyen o meleksi varlıkların annelerinin gözlerinin içine bakışları? Ya Down Sendromlu bir delikanlının hevesle getir götür işlerini yaparken, gözlerinin içi gülen annesi? Oğlu için bir düğün hayal edemiyen annenin buna da şükür diyen sevinci utandırıyor beni. Bir günümüzü işitme engelli gibi kulaklarımız kapalı geçirmeyi, bir başka günde de tekerlekli sandalye ile semtimizde gezmeyi, bir başka gün elimizde bir “beyaz baston”la kaldırımların köşelerini ve inişlerini yoklayarak yürümeyi deneyebilsek. Ama en zoru, hareket edemeyen, hiç tebessüm etmeyen, şefkatimizin karşılığını yüzünde hiç okuyamadığımiz bir zihinsel engelli çocukla bir gün geçirmeyi kim göze alabilir içimizden? Engelli çocuklarımızın bize öğrettiği o kadar çok şey var ki... Onlar aslında “öğretmen”! Unuttuğumuz mutlulukları bize yeniden hatırlattıkları için. Acemisi olduğumuz sevinçleri bize yeniden öğrettikleri için. Ne güzel öğretmen onlar.. Susarak öğretiyorlar!